Kötü UX Tasarımcısını Gözünden Tanıyın

Selçuk Avcı
4 min readDec 1, 2020

Bugüne kadar yazdıklarımda, her ne kadar öyle yapmamaya dikkat ettiysem de, genellikle tasarımcı bakış açısından yaklaştım durumlara. Özellikle “Hayır Yanlış Biliyorsun!” serisini okuyanların bir kısmının “tasarımcılar sanki on numara insanlar” dediğini duyar gibiyim. Evet, aramızda on numara insanlar elbette var; ama olmayanlar da var. Bu yazımı o yüzden öncelikle tasarımcı olmayanlara adıyorum; ama tasarımcılara da notlarım yine olacak. :)

Hürriyet tarzı bir başlık attığım için de özür dilerim :)

Her yerde, genellikle, “bir şeyin iyisi nasıldır” tadında formüller var. Bunlar bana hep çok idealize gelmiştir. Konumuzdan örnek verirsek; “İyi tasarımcı nasıl olunur?” tadında bir yazı da yazabilirdim ya da “İyi tasarımcıyı elli metreden nasıl tanırsınız?” başlığı da atabilirdim; ama atmadım.

Bugün, ben aslında çuvaldızı biraz da kendimize batırmak istiyorum. Kötü bir tasarımcı nasıl olunur, kötü tasarımcı nasıl anlaşılır hem onu incelemek hem de bu yazıda bahsedeceğim şeyleri yapan meslektaşlarım varsa da onları vazgeçirmeye çalışmak amacındayım.

Başlangıçta şunu da açıklamam gerekiyor; nedir kötü tasarımcı?

Her şeyin olduğu gibi “kötü tasarımcı”nın da kişiye özel bir tanımı var. Kimine göre bu “yaratıcı değil” olabilir, kimine göre “işleri çirkin” olabilir, kimine göreyse de “eli hızlı değil” olabilir. Benim bahsettiğim kötü tasarımcı ise yaptığı işin çıktısı değil, daha çok yapış şekli ile alakalı ve kullanıcı deneyimi tasarımcısı özelinde. Araya sıkıştırma gerekirse, çirkin/kötü tasarım yoktur, amaca uygun olmayan tasarım vardır.

Şimdi kötü tasarımcıyı nasıl tanıyacağınızın formülünü veriyorum. Genellikle aşağıdaki söylemleri kullanıyorsa o tasarımcıdan koşarak uzaklaşın :)

“Ben UX Designer’ım, kullanıcı için neyin daha iyi olduğunu ben bilirim.”

Bu, ne yazık ki, o kadar da nadir rastlanan bir söylem değil. Yeri geldiğinde bu cümleyi ben de kurdum. Ki kullanıcı deneyimi tasarımcısının zaten en başta işi bu; kullanıcı için neyin daha iyi olduğunu bilmek.

Fakat bu cümleyi kurduğunda altının dolu olması lazım. Kullanıcıyı gerçekten tanıyor mu? Yoksa, dünyada kullanıcı olan her insanı (ya da bazı durumlarda diğer primatları) aynı tip kullanıcı mı sanıyor? Bu soruların cevabı önemli.

Sektörde kaç yıl geçirdiğinin, kaç proje yaptığının, kimlere yaptığının, titrindeki seviye kısaltmaların hiçbir önemi yok. Kullanıcının ihtiyaç duyduğu şeyi anlayıp anlamadığına bakın, onun varsayımlarına değil.

“Teste gerek yok, canlıda görürüz.”

Bu benim sık karşılaştığım bir durum. Kimsenin, ne yazık ki, işlerin doğru yapılması için gereken zamanı yok. Herkesin işi acil!

Her projenin “doğru” yapılması için gereken bir süre vardır. Bu süreyi kısaltmak işleri hızlandırmaz, çoğu zaman hataya sebep olur. Ortaya çıkan hatalar da sürenin uzamasına yol açabilir. Hatta bu uzama, başta projenin ihtiyaç duyduğu sürenin aşılmasına bile sebep olabilir.

Kullanıcı deneyimi tasarımcısının başlıca işlerinden biri, tasarlanan deneyimin kullanıcı tarafında anlaşılabilir ve kullanılabilir olmasını sağlamaktır. Bu noktada tasarımcı eğer “teste gerek yok, canlıya çıkalım” diyorsa ortada nahoş bir durum vardır. Bu cümle bir tasarımcıdan çok, bir yönetici cümlesi. (Yöneticiler kızmasın bana :) )

Projedeki olası hataları tasarım sürecinde belirleyip çözmenin maliyeti, canlıya çıktıktan sonra çözmekten çok çok azdır.

“Daha önce çalıştı, şimdi de çalışır.”

Bu cümleyi sadece bir atasözü yazarak bile açıklayabilirim; Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar…

Kullanıcı deneyiminin, daha önce de belirttiğim gibi belirli kuralları yoktur. Bir birine yakın bazı durumlar elbette var; ama bir kanun gibi uygulanabilecek formüller kesinlikle yok. Aynı fikirler iki ayrı projede, iki firma da kazak satıyor diye çalışmak zorunda değil. Her proje farklı yaklaşımlara ihtiyaç duyabilir.

“Ben ürünü teslim ettim, benim işim bitti.”

Ne yazık ki bunu diyenler var. Kullanıcı deneyimini paketleyip, mükemmel hale getirip piyasaya süremezsin. Kullanıcı deneyimi tasarımı bir görevden çok, bir süreçtir. Canlıda geçen her gün, kullanıcı deneyimi tasarımcısına yeni veriler sağlar ve tasarımcı da bu verileri tasarladığı deneyimi daha da iyileştirmek, ortaya çıkan hataları gidermek için kullanır.

Bu söylemin bir de “işi sahiplenmemek” tarafı var ki. Oraya hiç girmek istemiyorum :)

“Müdürler beğensin de…”

Tasarımı kullanıcıya göre değil yöneticilerin beğenisine göre bir tasarım yapmak çok yaygın bir problemdir. Tabi ki yöneticinin beğenisine göre tasarım yapmak işleri kolaylaştırır; ama hiyerarşide yüksek diye, her konuda haklı olduğu anlamına gelmiyor. Ayrıca kullanıcı deneyimi konusunda sorumluluğu alan kişi tasarımcıdır ve işler iyi gitmediğinde hesabın sorulacağı kişi de tasarımcıdır.

Bu yüzden, ne yazık ki, tasarımcının bir diğer görevi de işin doğru yapılması için mücadele vermektir. Bu mücadeleyi vermiyorsa, yöneticiler çalışmalarını ne kadar beğenirse beğensin…

“Amazon / Apple yapmış, biz de yapalım.”

Yapmayın, yaptırmayın. Tasarımcının işlerinden biri karşılaştırma (benchmark) yapmaktır. Rakipleri takip etmelidir, teknolojileri takip etmelidir, yeni deneyimlerden haberdar olmalıdır; ama “başkası bunu yapmış biz de yapalım” dememelidir. Kendi projesinde çalışıp çalışmadığını kontrol etmeli, kendi projesine göre uyarlamalı hatta geliştirmelidir.

Şimdilik benim aklıma gelenler bunlar. Eğer siz de “bak bunlar da var” diyorsanız yorumlara beklerim. (bkz: call-to-action)

Okuma için teşekkürler.

Aslında burada yayınlandı; selcukavci.com

--

--